Belki hepimiz için çok yeni bir terim “Dijital Anksiyete” ama aslında örneklerle açıklandığı zaman bir çok büyük markanın en büyük problemi… Dünyada “Anksiyete” olarak adlandırılan hastalığın açıklaması “Kaygı Bozukluğu” olarak yapılıyor. Ruhsal ve bedensel olarak bu kaygıları yaşayan insanların mesleki hayatlarında özellikle de dijitalleşmenin konuşulduğu bu zamanlarda kaygılarla yaklaşılmasına da ben “Dijital Anksiyete” olarak nitelendiriyorum. Konuyu biraz daha detaylandırmak istiyorum.
Dijital Anksiyete’yi temel iki başlıkta incelemek mümkün kişisel bakış açımla.
- Kurumlar İçin “Dijital Anksiyete”
Yapısal ve kurgusal olarak herhangi bir sektörde ticaret yapan kurumların bulunduğu sektörün “dijitalleşme” ivmesini tahmin edememesi ile başlayan sürecin hatalı kararlar alarak sürecin ya çok hızlı başlamasına ya da hiç başlamamasına neden olan rahatsızlık olarak yorumluyorum. Biraz daha detaylandıralım:
Kurumlar yaşayan organizmalardır. Hele ki perakendesi kuvvetli, son tüketici ile çok fazla içli dışlı olan şirket kimlikleri var ise dijitalleşmek bu gibi kurumlar için bir fobi ve anksiyete. Kurum içerisinde geleneksel kanal ile dijitalleşen yeni dünyanın oluşturduğu online kanalların karmaşası yaşanmaya başladığında bir çok KOBİ bu anksiyete sürecine girer ve hamle hataları yapmaya başlar. Personel seçimlerinde niteliksiz iş gücü ile başlayan süreci, hatalı yatırım kararları gelir ve akabinde geleneksel kanalda tüketici kaybı gerçekleşir. Unutulan büyük bir olgu vardır ki geleneksel kanalı destekleyen en önemli etmen 2010 ve sonrasında online kanal pazarlaması olmuştur. Perakende kökenli kurumların taş ve betona olan yatırımları kriz günlerinde derin yaralar açmaya başlar. Yıl boyunca elde edilen kâr farklı kanallara yatırımlara aktarılmıştır. Mağazaların aynı insan gibi doymaya, barınmaya ve uyumaya ihtiyaç duyduğu unutulmuştur. Mağazanın yenilenmesi, dijitalleşen kanalların mağaza müşteri trafiği çekmesi önemsenmemiştir. Tüketici ürün kıyasını dijital pazar yerlerinde yapmaya başlamıştır ve tüketiciyi mağazaya çekecek tek kanal geleneksel kalmıştır ve artık kaygı başlar. Kaygı bir süre sonra o kadar büyür ki müşteri verisi kenarda durur, ödeme güçlüğünün çekildiği, ülkenin ekonomisinin dalgalı olduğu yerlerde yeni müşteri gelmez iken CRM kavramı hiç yoktur ve eski müşterilerin ihtiyaç analizleri yapılamaz ve kriz senelerinde cirolar çok hızlı düşer. Anksiyete büyür, kararlar zayıflar ve yaşayan bir canlı olan kurumlar artık kendini zehirlemeye başlamıştır. Kimisi ölür gider, kimisi de ölümü görür sıtmaya razı olur…
Evet belki de felaket senaryosu gelebilir bir çoğu için. Aslında bu kaygı bozukluğu kurumları dönem dönem çok etkiler. En çokta günümüzde “Dijital Anksiyete” etkiler. Dijital dünya çok hızlıdır. Bu kaygılar kurumların aşmakta en çok zorlandığı konu olmuştur son zamanlarda..
- Kişiler İçin “Dijital Anksiyete”
Kurumları tehdit ettiği gibi “Dijital Anksiyete” kişileri de tehdit eder. Mesleki dezenformasyonun çok fazla konuşulduğu günümüzde bilhassa pazarlama ve satışla uğraşan bireylerin günlüklerine yazacağı mesleki hatıra sayısı gün geçtikçe azalmaktadır. Eskiden ihtiyaçların dokunarak karşılandığı günümüzde bir çok mesleğin dijital kanalların vasıtası ile sanal dünya üzerinden karşılanabilmesi bir çok çalışan için kaygı oluşturmaya başlar. İşte tam bu esnada “Dijital Anksiyete” etki etmeye başlar. Yeni trendlerin yeni meslek ünvanlarına dönüşmesiyle yetersiz kaldığını düşünen bireylerin kaygısı büyür ve mesleğini icra etmekte yetersiz kaldığı kaygısı artık içinde büyük kuşkular uyandırır. Diğer bir perspektiften bakıldığında kurumların karar mercilerinde bulunan kişilerin yaşadığı geleneksel ve dijitalleşme kargaşasının keskin çizgilerle çizilememesi sonucunda oluşmaktadır diye düşünüyorum. Sanal dünyanın büyülü bulunabilirlik etkisi son zamanlarda kendini çok hissettiriyor. Bir çok kurumun biz de varız demek için yer aldığı bu dünyada kişilerin kurumları yönettiği 2018 dünyasında sadece var olmanın yetmeyeceğini pekiştirmesi gerekmektedir.
Bir çok varsayım yazmış oldum aslında… “Dijital Anksiyete” bir kabus olmamalıdır. Bir çok kurum ve kişi için yeniden doğuşun, yeni iş kanallarına açılmanın belki de tam zamanıdır. Dünyanın yeni ticari deneyimlerini yaşamak, hataları görmek ve iyileştirme noktalarının bir kaç kere üzerinden geçmek için kaçınılmaz fırsattır. Anksiyeteden dönüş anka kuşu hikayesidir bence. Küllerinden doğmak, bulunabilmek, büyüyebilmek ve var olabilmek için hazır olmaktır.
Kişiler için de böyle. Hangi işle uğraşılırsa uğraşılsın tüketiciye değen her yerde işin başında olabilmek, birden çok sektör hakkında bilgi toplayabilmek, üretebilmek, pazarlamanın ve satışın verdiği körlükten çıkabilmek, fark yaratabilmek, iş yükünü azaltabilmek ve ikinci ihtimallerin daima varlığını bilmekle koşabilmek, farklı düşünebilmek, sınırları kaldırmak için “Dijital Anksiyete” den kurtulmak hazır olmaktır.
Neticede üstadın dediği gibi: “Yumurtalar kırılmadan omlet olmuyor.” …